Satranç Tahtasında Hayatın Kendisi

"Chess is the struggle against the error." – Johannes Zukertort Geçtiğimiz hafta sonu, Londra’nın kalbinde kurulan açık hava satranç tahtalarının arasında dolaşırken düşündüğüm şey tam olarak buydu: Satranç, sadece bir oyun değil. Hataların fark edildiği, sabrın sınandığı ve her hamlenin karakteri yansıttığı bir mikro yaşam alanı. Chess Fest 2025 kapsamında Trafalgar Square’de gerçekleşen büyük buluşma, farklı yaşlardan, milletlerden ve kültürlerden insanları bir araya getirdi. 7’den 70’e binlerce insan, satranç taşlarının etrafında toplandı. Benim için bu deneyim, yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda derin bir farkındalık anıydı. Oynadığım oyunlardan biri, çok değerli danışman arkadaşım Işıl Hoca’yla gerçekleşti. Satranç tahtasının iki ucunda birbirimizi yıllardır tanıyan iki profesyonel olarak oturduk. Ancak taşlar dizildikten sonra başlayan sessizlikte, tanışıklığımız yerini stratejiye, tahmine ve sessiz bir rekabete bıraktı. O an fark ettim ki, satranç yalnızca rakibinizi değil, kendinizi de okuma becerisi sunuyor. Hangi taşla ne zaman ilerleyeceğinizi seçerken aslında karar verme mekanizmanızı, öngörü yetinizi ve duygusal denge halinizi de ortaya koyuyorsunuz. Bu oyun, bana iş hayatında da sıkça karşılaştığımız o tanıdık ve öngörülemez durumları hatırlatıyor: Birbirimizi tanıyor olabiliriz fakat satrançta olduğu gibi hayatta da her adım yeni bir olasılık barındırır. Işıl Hoca’nın hamleleri karşısında dikkatimi toplarken, yalnızca oyunu değil, birlikte çalıştığımız alanlardaki dinamikleri de zihnimde canlandırdım. Satranç gerçekten de bir oyun tahtasından fazlasıydı: Ortaklıkların, stratejik kararların, liderliğin ve bazen de geri adım atmayı bilmenin metaforu. Satranç bir oyun değildir. O, düşüncenin düzenlenmiş halidir. İş dünyasında, liderlikte, kriz anlarında ya da kişisel yaşamda sık sık satranç metaforunu kullanırız. Çünkü satranç bize şunu öğretir: Beklemek pasiflik değil, bilinçli stratejidir. Kaybetmek geri adım değil, yeniden yapılanma sürecidir. Kazanmak ise şansa değil, sabra dayanır. Chess Fest’te oynanan oyunlar, bazıları kostümlü, bazıları simultane gösteri şeklindeydi. Etkinliğin belki de en büyüleyici yanı, satranç tahtalarının şehir mobilyası gibi kullanılmasıydı. Binaların gölgesinde, çocuk kahkahalarının arasında, sessizce oynanan bu taş oyunları aslında bize çok şey fısıldıyordu: Yaşam, bir oyun tahtasında alınan kararların toplamıdır. Bir piyon gibi başlayıp vezir gibi ilerlemek… Bu cümle, özellikle kariyerinin başında olanlar için güçlü bir metafor olabilir. Her bir taş gibi çalışanların da farklı yetenekleri, sınırlamaları ve potansiyelleri vardır. Liderlik, bu taşları doğru anda, doğru yerde kullanma sanatıdır. Ben bir eğitmen, danışman, koç ve gözlem yapmayı seven biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Satranç oynayan insanlar, olaylara farklı bakmayı, birkaç adım sonrasını öngörmeyi ve aceleyle değil, akılla ilerlemeyi öğreniyor. Bu, sadece bir oyun değil, yaşam pratiğidir. Trafalgar Square’de oynanan her oyun, kolektif bir bilgelik taşıyordu. Kimileri hamlelerini hesaplayarak yaptı, kimileri ise içgüdüleriyle. Fakat her bir oyun sonunda bir tokalaşma, bir tebessüm vardı. Bu da bana şunu hatırlattı: Satranç sadece bireysel değil, sosyal bir deneyimdir. Bir tahta, 32 taş, bir rakip… Belki de hayatı anlamak için daha fazlasına ihtiyacımız yok. Bu yazıyı okuyan herkese küçük bir öneri: Bir gün, bir saatliğine bile olsa bir satranç tahtası kurun. Kendinizle oynayın. Kararlarınızı sorgulayın. Sabır kaslarınızı çalıştırın. Kim bilir, belki de kazanan taraf iç sesiniz olur… M.Efsun Yüksel Tunç Eğitmen ve Yönetim Danışmanı Yaşam ve Yönetici Koçu efsun@indus.com.tr https://www.linkedin.com/in/efsunyukseltunc/ Instagram @indusefsun #chessfest2025 #satrançgünü #chessday #londonmoments #strategicthinking #satrançvehayat #kararvermek #decisionmaking #liderlikbakışı #leadershipinsights #içgörüyolculuğu #innerleadership #coachingmoments #yavaşdüşünmek #slowthinking #sabırvezeka #patienceandwisdom #satrançmetaforu #chessmetaphor

Satranç Tahtasında Hayatın Kendisi




"Chess is the struggle against the error." – Johannes Zukertort Geçtiğimiz hafta sonu, Londra’nın kalbinde kurulan açık hava satranç tahtalarının arasında dolaşırken düşündüğüm şey tam olarak buydu: Satranç, sadece bir oyun değil. Hataların fark edildiği, sabrın sınandığı ve her hamlenin karakteri yansıttığı bir mikro yaşam alanı. Chess Fest 2025 kapsamında Trafalgar Square’de gerçekleşen büyük buluşma, farklı yaşlardan, milletlerden ve kültürlerden insanları bir araya getirdi. 7’den 70’e binlerce insan, satranç taşlarının etrafında toplandı. Benim için bu deneyim, yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda derin bir farkındalık anıydı. Oynadığım oyunlardan biri, çok değerli danışman arkadaşım Işıl Hoca’yla gerçekleşti. Satranç tahtasının iki ucunda birbirimizi yıllardır tanıyan iki profesyonel olarak oturduk. Ancak taşlar dizildikten sonra başlayan sessizlikte, tanışıklığımız yerini stratejiye, tahmine ve sessiz bir rekabete bıraktı. O an fark ettim ki, satranç yalnızca rakibinizi değil, kendinizi de okuma becerisi sunuyor. Hangi taşla ne zaman ilerleyeceğinizi seçerken aslında karar verme mekanizmanızı, öngörü yetinizi ve duygusal denge halinizi de ortaya koyuyorsunuz. Bu oyun, bana iş hayatında da sıkça karşılaştığımız o tanıdık ve öngörülemez durumları hatırlatıyor: Birbirimizi tanıyor olabiliriz fakat satrançta olduğu gibi hayatta da her adım yeni bir olasılık barındırır. Işıl Hoca’nın hamleleri karşısında dikkatimi toplarken, yalnızca oyunu değil, birlikte çalıştığımız alanlardaki dinamikleri de zihnimde canlandırdım. Satranç gerçekten de bir oyun tahtasından fazlasıydı: Ortaklıkların, stratejik kararların, liderliğin ve bazen de geri adım atmayı bilmenin metaforu. Satranç bir oyun değildir. O, düşüncenin düzenlenmiş halidir. İş dünyasında, liderlikte, kriz anlarında ya da kişisel yaşamda sık sık satranç metaforunu kullanırız. Çünkü satranç bize şunu öğretir: Beklemek pasiflik değil, bilinçli stratejidir. Kaybetmek geri adım değil, yeniden yapılanma sürecidir. Kazanmak ise şansa değil, sabra dayanır. Chess Fest’te oynanan oyunlar, bazıları kostümlü, bazıları simultane gösteri şeklindeydi. Etkinliğin belki de en büyüleyici yanı, satranç tahtalarının şehir mobilyası gibi kullanılmasıydı. Binaların gölgesinde, çocuk kahkahalarının arasında, sessizce oynanan bu taş oyunları aslında bize çok şey fısıldıyordu: Yaşam, bir oyun tahtasında alınan kararların toplamıdır. Bir piyon gibi başlayıp vezir gibi ilerlemek… Bu cümle, özellikle kariyerinin başında olanlar için güçlü bir metafor olabilir. Her bir taş gibi çalışanların da farklı yetenekleri, sınırlamaları ve potansiyelleri vardır. Liderlik, bu taşları doğru anda, doğru yerde kullanma sanatıdır. Ben bir eğitmen, danışman, koç ve gözlem yapmayı seven biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Satranç oynayan insanlar, olaylara farklı bakmayı, birkaç adım sonrasını öngörmeyi ve aceleyle değil, akılla ilerlemeyi öğreniyor. Bu, sadece bir oyun değil, yaşam pratiğidir. Trafalgar Square’de oynanan her oyun, kolektif bir bilgelik taşıyordu. Kimileri hamlelerini hesaplayarak yaptı, kimileri ise içgüdüleriyle. Fakat her bir oyun sonunda bir tokalaşma, bir tebessüm vardı. Bu da bana şunu hatırlattı: Satranç sadece bireysel değil, sosyal bir deneyimdir. Bir tahta, 32 taş, bir rakip… Belki de hayatı anlamak için daha fazlasına ihtiyacımız yok. Bu yazıyı okuyan herkese küçük bir öneri: Bir gün, bir saatliğine bile olsa bir satranç tahtası kurun. Kendinizle oynayın. Kararlarınızı sorgulayın. Sabır kaslarınızı çalıştırın. Kim bilir, belki de kazanan taraf iç sesiniz olur… M.Efsun Yüksel Tunç Eğitmen ve Yönetim Danışmanı Yaşam ve Yönetici Koçu efsun@indus.com.tr https://www.linkedin.com/in/efsunyukseltunc/ Instagram @indusefsun #chessfest2025 #satrançgünü #chessday #londonmoments #strategicthinking #satrançvehayat #kararvermek #decisionmaking #liderlikbakışı #leadershipinsights #içgörüyolculuğu #innerleadership #coachingmoments #yavaşdüşünmek #slowthinking #sabırvezeka #patienceandwisdom #satrançmetaforu #chessmetaphor