Kıbrıs: Rest çekme zamanı

Büyük acılar yaşadı, Kıbrıs Türkleri. Vicdansızca katliamlara uğradı. 1571’deki fethimizden, 1878’de inisiyatifi kaybetmemize kadar, nispeten rahat yaşasalar da, bilhassa 20. Yüzyılın ortalarından itibaren, Yunanistan destekli Rumların ağır saldırılarına maruz kaldı Ada Türkleri. Elbette bu katliamlarda, başta İngilizler olmak üzere Batılı emperyalist yamyamların teşvikinin etkisi büyük oldu. Merhum şehit Başbakan Adnan Menderes ve şehit Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun çabalarıyla, Türkiye, 1959’da Kıbrıs Türklerinin garantörlüğünü elde etti. 1960’lı yıllarda yoğunlaşan Rum saldırıları karşısında harekâta niyetlenen Türkiye, ABD Başkanı Johnson’ın tehdit mektubu yüzünden bu niyetini hayata geçiremedi. Çünkü askerî ve ekonomik gücü müsait değildi. 1974’e gelindiğinde, Rumlar iyice ipten kazıktan boşlandı, Ada’daki Türkleri toptan imhaya girişti. CESUR ADIM: BARIŞ HAREKÂTI Bunun üzerine dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yapma iradesini gösterdi. Keşke o harekât, Lefkoşa’nın ortadan bölünmesi noktasında durdurulmasa ve Kıbrıs’ın tamamı kontrol altına alabilseydi. Lakin olmadı. Denizden çıkarma yapabilecek doğru dürüst gemilerimiz ve havadan bombardıman yapacak yeterli sayıda ve nitelikli savaş uçağımız yoktu. Elimizdekilerin çoğu da ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan arta kalan ve ‘yardım’ kisvesi altıda bize kakışladığı askerî malzemelerdi. Barış Harekâtımız, Kıbrıs Türklerinin oradaki varlığını emniyete aldı. Türk Dış Politikası, Kıbrıs için başlangıçta, ‘tek federal devlet çatısı altında 2 federe devlet’ çerçevesinde tecelli etti. 1983’te, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilerek, zımnen ‘tek devlet’ siyaseti terk edilerek, bağımsızlık yolunda bir adım atıldı. Öncesinde ve sonrasında, genellikle Birleşmiş Milletler nezaretinde yürütülen müzakerelerde, arkasına Batılıları da alan Rum-Yunan ikilisi, pazarlığı her zaman üst perdeden açtı, kabul edilemez taleplerle masaya geldi. Doğal olarak da merhum Rauf Denktaş liderliğindeki Türkler, her defasında ‘masayı terk eden taraf’ oldu. ANNAN PLANI VE MAKAS DEĞİŞİKLİĞİ AK Parti iktidarıyla birlikte, Kıbrıs politikamızda belirgin bir değişim oldu. 2004’te BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından ortaya konulan ‘Annan Planı’ çerçevesindeki müzakerelerde, Rum-Yunan ikilisi yine aynı oyunu oynayıp, Denktaş’ı masadan kaçırtmaya çalıştı. Fakat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu iradeyle, Annan Planı müzakereleri sonuna kadar sürdürüldü. Neticede, Annan Planı çerçevesinde oluşturulan çözüm taslağı, Türkler ve Rumlar nezdinde referanduma götürüldü. Türk tarafı referandumda yüzde 80 civarında ‘Evet’ oyu verirken; Rumlar yüzde 65 oranında ‘Hayır’ çekti. Yani BM’nin ortaya koyduğu, ‘Kıbrıs’ta iki toplumlu tek devlet kurulmasını’ öngören çözüm planını Türkler kabul ederken, Rumlar reddetmiş oldu. Buna rağmen Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum Devleti’ni tam üyeliğe kabul etti. Oysa sınırları dahi belli olmayan bir ülkenin AB üyesi yapılması, aslında tam bir kepazelikti. KAÇIRILAN BÜYÜK FIRSAT Türkiye, tam da o süreçte cesur bir adım atarak, “Madem Rumlar bizi aynı devletin ortağı olarak kabul etmiyor, o halde biz yolumuza bağımsız devlet olarak devam edeceğiz. Bu da olmazsa, Kıbrıs Türkleri Türkiye’ye bağlanacaktır…” restini çekebilirdi. Maalesef çekemedi. Oysa ortadaki çıplak gerçek; biz istesek bile Kıbrıs Rumları, bizimle aynı devlet çatısı altında yaşamak istemiyordu. Onların kabul edebileceği tek çözüm, Kıbrıs’ın tamamına hâkim olup, Türkleri de ‘azınlık’ statüsü içinde eritip bitirmekti. Elbette Türkiye, Kıbrıs Türklerinin bağımsız bir devlet kimliği kazanması yolundaki mücadeleden vazgeçmedi. Bugün geldiğimiz noktada, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Türk Devletleri Teşkilatı içinde ‘gözlemci’ statüsünde olsa bile bulunması, bağımsızlık yolunda önemli bir adımdır. Dahası Türkiye, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Meclis Yerleşkesi’ni yakın zamanda inşa ederek, sorunun çözümünü ‘bağımsızlık çizgisinde’ arayacağını beyan etmiş oldu. ŞİMDİ REST ÇEKME ZAMANI Atılması gereken cesur bir adım kaldı şimdi: Türkiye ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bundan böyle ‘Kıbrıs Sorunu’ diye bir sorunu bulunmadığını, adada iki ayrı devletin var olduğunu, Rumların BM Planını reddetmekle iki toplumlu devlet konusunda samimiyetsizliklerini gösterdiğini beyan ederek, ‘çözüm’ kılıfında dayatılan müzakereleri sonlandırmalıdır. Kıbrıs Türklerinin devletinin adı da değiştirilerek, ‘Kuzey’ ibaresi kaldırılmalı; ‘Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ veya ‘Kıbrıs Türk Devleti’ adı altında, bağımsızlık mücadelesi sürdürülmelidir. Kıbrıs Türk Devleti’nin tanınmasına karşı sergilenecek engellemeler için de, ‘gerekirse Türkiye’ye ilhak’ seçeneği sürekli gündemde tutulmalıdır. Dile getirmeye çalıştığımız Kıbrıs seçeneği, keskin bir siyaset değişimi anlamına gelir. Bunun, uluslararası alanda, özellikle ABD ve Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz noktasında bazı s

Kıbrıs: Rest çekme zamanı




Büyük acılar yaşadı, Kıbrıs Türkleri. Vicdansızca katliamlara uğradı. 1571’deki fethimizden, 1878’de inisiyatifi kaybetmemize kadar, nispeten rahat yaşasalar da, bilhassa 20. Yüzyılın ortalarından itibaren, Yunanistan destekli Rumların ağır saldırılarına maruz kaldı Ada Türkleri. Elbette bu katliamlarda, başta İngilizler olmak üzere Batılı emperyalist yamyamların teşvikinin etkisi büyük oldu. Merhum şehit Başbakan Adnan Menderes ve şehit Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun çabalarıyla, Türkiye, 1959’da Kıbrıs Türklerinin garantörlüğünü elde etti. 1960’lı yıllarda yoğunlaşan Rum saldırıları karşısında harekâta niyetlenen Türkiye, ABD Başkanı Johnson’ın tehdit mektubu yüzünden bu niyetini hayata geçiremedi. Çünkü askerî ve ekonomik gücü müsait değildi. 1974’e gelindiğinde, Rumlar iyice ipten kazıktan boşlandı, Ada’daki Türkleri toptan imhaya girişti. CESUR ADIM: BARIŞ HAREKÂTI Bunun üzerine dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yapma iradesini gösterdi. Keşke o harekât, Lefkoşa’nın ortadan bölünmesi noktasında durdurulmasa ve Kıbrıs’ın tamamı kontrol altına alabilseydi. Lakin olmadı. Denizden çıkarma yapabilecek doğru dürüst gemilerimiz ve havadan bombardıman yapacak yeterli sayıda ve nitelikli savaş uçağımız yoktu. Elimizdekilerin çoğu da ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan arta kalan ve ‘yardım’ kisvesi altıda bize kakışladığı askerî malzemelerdi. Barış Harekâtımız, Kıbrıs Türklerinin oradaki varlığını emniyete aldı. Türk Dış Politikası, Kıbrıs için başlangıçta, ‘tek federal devlet çatısı altında 2 federe devlet’ çerçevesinde tecelli etti. 1983’te, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilerek, zımnen ‘tek devlet’ siyaseti terk edilerek, bağımsızlık yolunda bir adım atıldı. Öncesinde ve sonrasında, genellikle Birleşmiş Milletler nezaretinde yürütülen müzakerelerde, arkasına Batılıları da alan Rum-Yunan ikilisi, pazarlığı her zaman üst perdeden açtı, kabul edilemez taleplerle masaya geldi. Doğal olarak da merhum Rauf Denktaş liderliğindeki Türkler, her defasında ‘masayı terk eden taraf’ oldu. ANNAN PLANI VE MAKAS DEĞİŞİKLİĞİ AK Parti iktidarıyla birlikte, Kıbrıs politikamızda belirgin bir değişim oldu. 2004’te BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından ortaya konulan ‘Annan Planı’ çerçevesindeki müzakerelerde, Rum-Yunan ikilisi yine aynı oyunu oynayıp, Denktaş’ı masadan kaçırtmaya çalıştı. Fakat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu iradeyle, Annan Planı müzakereleri sonuna kadar sürdürüldü. Neticede, Annan Planı çerçevesinde oluşturulan çözüm taslağı, Türkler ve Rumlar nezdinde referanduma götürüldü. Türk tarafı referandumda yüzde 80 civarında ‘Evet’ oyu verirken; Rumlar yüzde 65 oranında ‘Hayır’ çekti. Yani BM’nin ortaya koyduğu, ‘Kıbrıs’ta iki toplumlu tek devlet kurulmasını’ öngören çözüm planını Türkler kabul ederken, Rumlar reddetmiş oldu. Buna rağmen Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum Devleti’ni tam üyeliğe kabul etti. Oysa sınırları dahi belli olmayan bir ülkenin AB üyesi yapılması, aslında tam bir kepazelikti. KAÇIRILAN BÜYÜK FIRSAT Türkiye, tam da o süreçte cesur bir adım atarak, “Madem Rumlar bizi aynı devletin ortağı olarak kabul etmiyor, o halde biz yolumuza bağımsız devlet olarak devam edeceğiz. Bu da olmazsa, Kıbrıs Türkleri Türkiye’ye bağlanacaktır…” restini çekebilirdi. Maalesef çekemedi. Oysa ortadaki çıplak gerçek; biz istesek bile Kıbrıs Rumları, bizimle aynı devlet çatısı altında yaşamak istemiyordu. Onların kabul edebileceği tek çözüm, Kıbrıs’ın tamamına hâkim olup, Türkleri de ‘azınlık’ statüsü içinde eritip bitirmekti. Elbette Türkiye, Kıbrıs Türklerinin bağımsız bir devlet kimliği kazanması yolundaki mücadeleden vazgeçmedi. Bugün geldiğimiz noktada, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Türk Devletleri Teşkilatı içinde ‘gözlemci’ statüsünde olsa bile bulunması, bağımsızlık yolunda önemli bir adımdır. Dahası Türkiye, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Meclis Yerleşkesi’ni yakın zamanda inşa ederek, sorunun çözümünü ‘bağımsızlık çizgisinde’ arayacağını beyan etmiş oldu. ŞİMDİ REST ÇEKME ZAMANI Atılması gereken cesur bir adım kaldı şimdi: Türkiye ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bundan böyle ‘Kıbrıs Sorunu’ diye bir sorunu bulunmadığını, adada iki ayrı devletin var olduğunu, Rumların BM Planını reddetmekle iki toplumlu devlet konusunda samimiyetsizliklerini gösterdiğini beyan ederek, ‘çözüm’ kılıfında dayatılan müzakereleri sonlandırmalıdır. Kıbrıs Türklerinin devletinin adı da değiştirilerek, ‘Kuzey’ ibaresi kaldırılmalı; ‘Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ veya ‘Kıbrıs Türk Devleti’ adı altında, bağımsızlık mücadelesi sürdürülmelidir. Kıbrıs Türk Devleti’nin tanınmasına karşı sergilenecek engellemeler için de, ‘gerekirse Türkiye’ye ilhak’ seçeneği sürekli gündemde tutulmalıdır. Dile getirmeye çalıştığımız Kıbrıs seçeneği, keskin bir siyaset değişimi anlamına gelir. Bunun, uluslararası alanda, özellikle ABD ve Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz noktasında bazı sıkıntılar doğuracağı da açıktır. Bununla birlikte, etrafımızdaki karmaşa, savaşlar, çatışmalar, ekonomik menfaat kavgaları; velhasıl genel gidişat, kesin bağımsız bir Kıbrıs Türk Devleti’nin ilanı için müsait görünmektedir. Ve Türkiye’nin bugün ulaştığı ekonomik ve askerî güç, Kıbrıs Türklüğü için atılacak bu kesin adımları destekleyebilecek düzededir. Evet, Kıbrıs’ta rest çekme zamanıdır.