Nuri Killigil:
Henüz 29 yaşındayken Türk Ordusu’nda bir Paşa… 1918’de Bakü’yü; İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada birleşik ordusu işgalinden kurtaran Bakü Fatihi…
Türk Ordusu’nun ihtiyacı olan silah ve cephaneyi yerli ve millî imkânlarla üretmek için hayatını ortaya koyan, büyük bir vatansever…
İsrail adlı terör örgütünün durdurulmasına katkı yapma gayesiyle, Arap direnişçiler için silah ve mühimmat üretirken, 2 Mart 1949’da fabrikasıyla birlikte havaya uçurularak şehit edilen bir dava insanı…
Vecihi Hürkuş:
İlk yerli ve millî uçağı 1925’te yapmayı başaran, fakat ‘izinsiz uçtuğu’ gerekçesiyle, ödül yerine ceza alan bir kahraman..
Yaptığı çalışmalar, bürokrasi ve siyasî iktidar tarafından sürekli engellendi. Yılmadı, yerli ve millî havacılık yolundaki mücadelesini sürdürdü.
Yaptığı uçakla, 1931’de Türkiye turu yaptı. 1932’de ‘Sivil Tayyare Mektebi’ni açtı.
Kaza, kaçırılma, sabotaj… Başına gelmeyen kalmadı. Sonunda siyasî iktidar tarafından, uçak üretmekten men edildi.
Nuri Demirağ:
Atatürk döneminde yapılan demiryollarının önemli bir bölümünde imzası bulunan, büyük bir vatansever…
Yerli ve millî uçak tasarlayıp yapan, hatta bazı ülkelere uçak ihraç eden önemli bir girişimci…
1936’da kendi adını taşıyan uçak fabrikasının temelini attı. Pilot yetiştirmek için Gök Okulu’nu kurdu. Yaptığı yolcu uçakları, uluslararası havacılık otoritelerince ‘A sınıfı yolcu uçağı’ sınıfına alındı.
Fakat dönemin aymaz bürokrasisi ve siyasî iktidarınca sürekli engellendi. Fabrikası ve Gök Okulu, 1944’te kamulaştırıldı; kamulaştırma bedeli dahi ödenmedi. Yurt içi ve yurt dışı için ürettiği uçakları ve makineleri haczedilerek, hurdacıya satıldı.
Şakir Zümre:
Türk savunma sanayisinin yalnız kahramanlarından biri… Türk Ordusu’nun silah ve cephane ihtiyacını karşılamak üzere, fabrikasını 1925’te kurdu.
Uçak bombaları, top mermisi, el bombası başta olmak üzere, çok sayıda askerî malzeme üretiyordu. Yunanistan’a bile bomba ihracatı yaptı. İlk Türk motorunu da dizel olarak yapmayı başardı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin meşhur yardımları (!) gerekçe gösterilerek, Şakir Zümre’nin ürettikleri devlet tarafından satın alınmadı. İhracat yapmasına da izin verilmedi.
Her türlü engelle önü kesilen Şakir Zümre, 1946’da pes ederek; soba üretimine mahkûm oldu.
SİYASÎ DESTEKSİZ OLMUYOR
Niyetim, önemsediğimiz bazı isimlerin biyografisini vermek değil… Yerli ve millî savunma sanayisini kurup geliştirmek için hayatını ortaya koyan vatan evlatlarının; gaflet, dalalet ve hatta hıyanet halindeki namussuzlar tarafından nasıl engellendiğini hatırlatmak istedim.
Gelelim bugüne…
Türkiye, dün sona eren Uluslararası Savunma Sanayisi Fuarı IDEF’te, deyim yerindeyse tam bir gövde gösterisi yaptı. Uçağından SİHA’sına, radarından füze sistemlerine, öylesine ileri teknoloji ürünü savunma sistemleri görücüye çıktı ki, bu alanda ‘dünya lideri’ kabul edilen ülkelerin temsilcilerine bile parmak ısırttı.
Dikkatimizden kaçmaması gereken nokta; geride kalan 100 yılın en az 80’inde siyasî irade tarafından engellenen, en azından yalnız bırakılan savunma sanayisi kahramanlarımızın, siyasî iradenin desteğini hissettiklerinde, her konuda ‘dünyanın en iyisini’ yapmaya muktedir olmalarıdır.
Bu mevzuda örnek arayanlar; TUSAŞ, Aselsan, Roketsan ve Baykar’a bakabilir…
UYKUSU KAÇANLAR
Dikkat buyurunuz… IDEF’te arz-ı endam eden gelişmiş silah sistemlerimizin, her gün ana gündem olduğu iki ülke İsrail ve Yunanistan…
Peki bu iki düşman ülke, niye bu kadar önemsiyor, Türkiye’nin ulaştığı savunma sanayisi teknolojisi ve onun ürettiği gelişmiş silah sistemlerini?
Cevap basit… Çünkü o silah sistemlerinin namlularının, ilk olarak kendilerine döndürüleceğini çok iyi biliyorlar.
Askerî literatürde bir deyim vardır; ‘dosta güven, düşmana korku salmak’…
Biz buna yeni bir ekleme yapalım: Yeterince gücünüz varsa, düşmanlarınız bile dost olur.
Örnek mi istiyorsunuz?
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında Türkiye ve ülkesindeki Türklere karşı düşmanca tavırlar sergileyen Bulgaristan, bugün AB üyesi olmasına rağmen, deyim yerindeyse, Türkiye’nin ağzına bakıyor.
Coğrafyamızdaki iki büyük rakibimizden birisi olan Rusya; İdlib’e yönelik harekâtımız, Libya’daki gövde gösterimiz ve kahraman Azerbaycan ordusunun Karabağ Zaferi’nden sonra, adeta Türkiye’nin ‘kankası’ oldu.
Ermenistan… Arkasına Batılı sömürgen/kemirgenleri almakla, Türkiye ve Azerbaycan’a ayar verebileceğini sanıyordu. Esaslı bir dayak sonrasında Karabağ’ı aslî sahiplerine verdikten sonra akıllandı.
Şimdi, ülke ve toplum olarak tek kurtuluş yolunun, Türkiye ve Azerbaycan’la dost olmaktan geçtiğini fena halde anlamış durumda. Yakın bir gelecekte, asılsız ‘soykırım’ iddialarını da tozlu raflara kaldırıp, kendisini tüm dünyaya bağlayacak olan Zengezur Koridoru’nun keyfini çıkarmaya başlayacak.
SIRADAKİLER
Sırada Yunanistan ve İsrail var… Yunanistan, sırtını Avrupa’ya yaslamanın konforunu kolay kolay terk edeme
Nuri Killigil:
Henüz 29 yaşındayken Türk Ordusu’nda bir Paşa… 1918’de Bakü’yü; İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada birleşik ordusu işgalinden kurtaran Bakü Fatihi…
Türk Ordusu’nun ihtiyacı olan silah ve cephaneyi yerli ve millî imkânlarla üretmek için hayatını ortaya koyan, büyük bir vatansever…
İsrail adlı terör örgütünün durdurulmasına katkı yapma gayesiyle, Arap direnişçiler için silah ve mühimmat üretirken, 2 Mart 1949’da fabrikasıyla birlikte havaya uçurularak şehit edilen bir dava insanı…
Vecihi Hürkuş:
İlk yerli ve millî uçağı 1925’te yapmayı başaran, fakat ‘izinsiz uçtuğu’ gerekçesiyle, ödül yerine ceza alan bir kahraman..
Yaptığı çalışmalar, bürokrasi ve siyasî iktidar tarafından sürekli engellendi. Yılmadı, yerli ve millî havacılık yolundaki mücadelesini sürdürdü.
Yaptığı uçakla, 1931’de Türkiye turu yaptı. 1932’de ‘Sivil Tayyare Mektebi’ni açtı.
Kaza, kaçırılma, sabotaj… Başına gelmeyen kalmadı. Sonunda siyasî iktidar tarafından, uçak üretmekten men edildi.
Nuri Demirağ:
Atatürk döneminde yapılan demiryollarının önemli bir bölümünde imzası bulunan, büyük bir vatansever…
Yerli ve millî uçak tasarlayıp yapan, hatta bazı ülkelere uçak ihraç eden önemli bir girişimci…
1936’da kendi adını taşıyan uçak fabrikasının temelini attı. Pilot yetiştirmek için Gök Okulu’nu kurdu. Yaptığı yolcu uçakları, uluslararası havacılık otoritelerince ‘A sınıfı yolcu uçağı’ sınıfına alındı.
Fakat dönemin aymaz bürokrasisi ve siyasî iktidarınca sürekli engellendi. Fabrikası ve Gök Okulu, 1944’te kamulaştırıldı; kamulaştırma bedeli dahi ödenmedi. Yurt içi ve yurt dışı için ürettiği uçakları ve makineleri haczedilerek, hurdacıya satıldı.
Şakir Zümre:
Türk savunma sanayisinin yalnız kahramanlarından biri… Türk Ordusu’nun silah ve cephane ihtiyacını karşılamak üzere, fabrikasını 1925’te kurdu.
Uçak bombaları, top mermisi, el bombası başta olmak üzere, çok sayıda askerî malzeme üretiyordu. Yunanistan’a bile bomba ihracatı yaptı. İlk Türk motorunu da dizel olarak yapmayı başardı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin meşhur yardımları (!) gerekçe gösterilerek, Şakir Zümre’nin ürettikleri devlet tarafından satın alınmadı. İhracat yapmasına da izin verilmedi.
Her türlü engelle önü kesilen Şakir Zümre, 1946’da pes ederek; soba üretimine mahkûm oldu.
SİYASÎ DESTEKSİZ OLMUYOR
Niyetim, önemsediğimiz bazı isimlerin biyografisini vermek değil… Yerli ve millî savunma sanayisini kurup geliştirmek için hayatını ortaya koyan vatan evlatlarının; gaflet, dalalet ve hatta hıyanet halindeki namussuzlar tarafından nasıl engellendiğini hatırlatmak istedim.
Gelelim bugüne…
Türkiye, dün sona eren Uluslararası Savunma Sanayisi Fuarı IDEF’te, deyim yerindeyse tam bir gövde gösterisi yaptı. Uçağından SİHA’sına, radarından füze sistemlerine, öylesine ileri teknoloji ürünü savunma sistemleri görücüye çıktı ki, bu alanda ‘dünya lideri’ kabul edilen ülkelerin temsilcilerine bile parmak ısırttı.
Dikkatimizden kaçmaması gereken nokta; geride kalan 100 yılın en az 80’inde siyasî irade tarafından engellenen, en azından yalnız bırakılan savunma sanayisi kahramanlarımızın, siyasî iradenin desteğini hissettiklerinde, her konuda ‘dünyanın en iyisini’ yapmaya muktedir olmalarıdır.
Bu mevzuda örnek arayanlar; TUSAŞ, Aselsan, Roketsan ve Baykar’a bakabilir…
UYKUSU KAÇANLAR
Dikkat buyurunuz… IDEF’te arz-ı endam eden gelişmiş silah sistemlerimizin, her gün ana gündem olduğu iki ülke İsrail ve Yunanistan…
Peki bu iki düşman ülke, niye bu kadar önemsiyor, Türkiye’nin ulaştığı savunma sanayisi teknolojisi ve onun ürettiği gelişmiş silah sistemlerini?
Cevap basit… Çünkü o silah sistemlerinin namlularının, ilk olarak kendilerine döndürüleceğini çok iyi biliyorlar.
Askerî literatürde bir deyim vardır; ‘dosta güven, düşmana korku salmak’…
Biz buna yeni bir ekleme yapalım: Yeterince gücünüz varsa, düşmanlarınız bile dost olur.
Örnek mi istiyorsunuz?
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında Türkiye ve ülkesindeki Türklere karşı düşmanca tavırlar sergileyen Bulgaristan, bugün AB üyesi olmasına rağmen, deyim yerindeyse, Türkiye’nin ağzına bakıyor.
Coğrafyamızdaki iki büyük rakibimizden birisi olan Rusya; İdlib’e yönelik harekâtımız, Libya’daki gövde gösterimiz ve kahraman Azerbaycan ordusunun Karabağ Zaferi’nden sonra, adeta Türkiye’nin ‘kankası’ oldu.
Ermenistan… Arkasına Batılı sömürgen/kemirgenleri almakla, Türkiye ve Azerbaycan’a ayar verebileceğini sanıyordu. Esaslı bir dayak sonrasında Karabağ’ı aslî sahiplerine verdikten sonra akıllandı.
Şimdi, ülke ve toplum olarak tek kurtuluş yolunun, Türkiye ve Azerbaycan’la dost olmaktan geçtiğini fena halde anlamış durumda. Yakın bir gelecekte, asılsız ‘soykırım’ iddialarını da tozlu raflara kaldırıp, kendisini tüm dünyaya bağlayacak olan Zengezur Koridoru’nun keyfini çıkarmaya başlayacak.
SIRADAKİLER
Sırada Yunanistan ve İsrail var… Yunanistan, sırtını Avrupa’ya yaslamanın konforunu kolay kolay terk edemez. O yüzden, Türkiye ile ‘dost olma ihtiyacını’, biraz daha uzun vadede idrak edecek.
İsrail’in durumu farklı… Bu terör örgütü ve temsilcisi olduğu lanetli kavim, her ne kadar şımarıklık ve taşkınlıklarının, başına asırlık felaketler getirdiğini idrak edemese de, kısa vadedeki tehdit ve tehlikeleri hissetmekte hayli mahir…
Dolayısıyla İsrail terör örgütünün, gelişmiş Türk savunma sanayisi sistemlerinin namlusunun doğrudan kendisini hedeflediğini anladıkça, bugün sürdürmekte olduğu soykırım, saldırganlık, hadsizlik ve şımarıklıkları terk edecek.
Daha da iddialı konuşalım: İsrail terör örgütü, Türkiye ile ‘dost’ olabilmek için yol ve yordam arayacak; ABD ve diğer yancılarını ve hatta ülkemizde yaşayan soydaşlarını bile aracı koyacak.
Bunu görmek için uzun süre beklemeyeceğiz. Azami birkaç yıl diyelim…
Tabi bir de İran var… Müslüman bir halkı olmasına rağmen, devlet felsefesi ve ideolojisi olarak, sürekli İslam Dünyasını karıştırmaya, ifsat etmeye çalışan İran, Türk Devleti’nin gücü karşısında ‘dost olma’ refleksini kolay kolay gösteremeyecek bir zihin kodlamasına sahip.
Dolayısıyla, Türk Devleti’nin gücü karşısında, İran’ın akılcı bir çizgiye gelmesi pek kolay olmayacak.
ABD ve Avrupa ülkelerini, bu mevzuda fazlaca dikkate almak gerekmiyor. Onlar, güç karşısında eğilme konusunda hayli deneyimliler.