Batı'nın karanlık geçmişinden sömürge kartpostalları (1890-1914)
Batı'nın karanlık geçmişinden sömürge kartpostalları (1890-1914)
Kartpostal 1890'lı yıllarda özellikle Avrupa kıtasında sıkça kullanılan bir iletişim aracıydı. Yurtdışı seyahatlerinden bir hatıra kalmasını isteyen seçkin ve orta sınıf Avrupalılar kartpostallar yoluyla gittikleri ülkelerdeki "farklılıkları" ve "çeşitlilikleri" ailelerine ve arkadaşlarına aktarmış oluyorlardı. Kartpostallar bir dönem Avrupa'da öyle büyük bir yaygınlık kazandı ki özellikle 1895'ten I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar altın çağını yaşadı. Her tüketim nesnesi gibi zaman içinde çok fazla çeşitleri ortaya çıkmaya başlayan kartpostallar hızla Avrupa sömürgesi topraklardan "egzotik" ve "ilginç" görselleri Avrupa'nın dört bir yanına yaymaya başladı. Bu ilk bakışta masummuş gibi görünen renkli kartlar, sömürge haline getirilmiş topraklardan Avrupa'ya bilgi ve iyi dilekler aktarmanın yanı sıra belki de daha çok özellikle Avrupa'nın uzağında kalmış coğrafyalar ve halklar hakkındaki söylentileri ve klişeleri güçlendirmeye yaramıştı. Kartpostallarda yer alan görseller, gönderildikleri kişilere Avrupa sömürgesi halkların gündelik hayatını, yaşam şartlarını ve hatta ekonomik durumlarını -çoğunlukla karikatürize ederek- yansıtıyordu. Özellikle Afrika'yı anlatan çoğu kartpostal, aynı yıllarda çekilmiş pek çok fotoğraf ve görsel materyalden daha fazla Afrika'nın tarih ve kültürden yoksun karanlık bir kıta olduğu düşüncesini Batılıların zihninde güçlendiriyordu. Batı'nın "kültürel üstünlüğü"nün antitezi olarak, Afrikalılar ve Amerikan yerlileri kartpostal temsillerinde kültürel mülkiyeti olmayan "vahşi, medeniyetsiz, egzotik bir öteki" olarak nitelendirildi. İşte bu kartpostallarda yer alan Afrika halklarının basmakalıp görsel temsilleri, Avrupa'nın Afrika'daki sözde "uygarlaştırma misyonu" mantığında kritik bir rol oynadı. Genel olarak, Afrika kıtasıyla ilgili tasarlanan tüm kartpostallar sömürge-misyoneryerlerin yerli halk üzerindeki "medenileştirici" etkisine odaklanıyordu.
Kartpostal 1890'lı yıllarda özellikle Avrupa kıtasında sıkça kullanılan bir iletişim aracıydı. Yurtdışı seyahatlerinden bir hatıra kalmasını isteyen seçkin ve orta sınıf Avrupalılar kartpostallar yoluyla gittikleri ülkelerdeki "farklılıkları" ve "çeşitlilikleri" ailelerine ve arkadaşlarına aktarmış oluyorlardı. Kartpostallar bir dönem Avrupa'da öyle büyük bir yaygınlık kazandı ki özellikle 1895'ten I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar altın çağını yaşadı. Her tüketim nesnesi gibi zaman içinde çok fazla çeşitleri ortaya çıkmaya başlayan kartpostallar hızla Avrupa sömürgesi topraklardan "egzotik" ve "ilginç" görselleri Avrupa'nın dört bir yanına yaymaya başladı. Bu ilk bakışta masummuş gibi görünen renkli kartlar, sömürge haline getirilmiş topraklardan Avrupa'ya bilgi ve iyi dilekler aktarmanın yanı sıra belki de daha çok özellikle Avrupa'nın uzağında kalmış coğrafyalar ve halklar hakkındaki söylentileri ve klişeleri güçlendirmeye yaramıştı. Kartpostallarda yer alan görseller, gönderildikleri kişilere Avrupa sömürgesi halkların gündelik hayatını, yaşam şartlarını ve hatta ekonomik durumlarını -çoğunlukla karikatürize ederek- yansıtıyordu. Özellikle Afrika'yı anlatan çoğu kartpostal, aynı yıllarda çekilmiş pek çok fotoğraf ve görsel materyalden daha fazla Afrika'nın tarih ve kültürden yoksun karanlık bir kıta olduğu düşüncesini Batılıların zihninde güçlendiriyordu. Batı'nın "kültürel üstünlüğü"nün antitezi olarak, Afrikalılar ve Amerikan yerlileri kartpostal temsillerinde kültürel mülkiyeti olmayan "vahşi, medeniyetsiz, egzotik bir öteki" olarak nitelendirildi. İşte bu kartpostallarda yer alan Afrika halklarının basmakalıp görsel temsilleri, Avrupa'nın Afrika'daki sözde "uygarlaştırma misyonu" mantığında kritik bir rol oynadı. Genel olarak, Afrika kıtasıyla ilgili tasarlanan tüm kartpostallar sömürge-misyoneryerlerin yerli halk üzerindeki "medenileştirici" etkisine odaklanıyordu.